Başbakan’ın “Paketi”ni ben zaten geçen hafta açıklamıştım. “Paketinizle bizi utandırın” dedim. Utandıramadılar. Paket diye adeta, kart zamparayı başına peruk takıp, pudrayla, allıkla, yoğun makyajla yepyeni bir tip gibi sahneye sürdüler.                                       

Kendin çal, kendin oyna paketi. Paket dediklerinin tek parti diktatörlüğünün devamı için kendilerine lazım olanların sıralandığı bir seçim bildirgesi olduğu görüldü. 

Başbakan, daha baştan savunmaya girişti. “Bakın görün, dağ fare doğurdu diyecekler” görüşünü dile getirdi. Keşke dağ fare doğursaydı. Hiç olmazsa bir canlı doğardı. Dağ fare bile doğurmadı. Dağ kısır çıktı, kısır.   

Zaten paketin açılışı, demokrasi dışı, ilkel bir sansürle başladı. Sol’un da dahil olduğu, beğenmedikleri medya temsilcilerine basın toplantısını izleme yasağı konuldu. Aslında Başbakan da haklı. Bu basın kuruluşlarının temsilcileri, Başbakan’ın çalışmadığı yerlerden, olur olmaz, ipe sapa gelmez sorular sorarlarsa ne olacak? 

Birisi çıkıp şöyle diyebilir: “Bu paket, maket ayakları iyi de iktidarınız döneminde Uludere’de 34 köylü bombalanarak öldürüldü. 21 ay geçti hâlâ tık yok. Bu toplu cinayetin sorumluları, emir verenleri demokratikleşme sürecinde neden masada yok?”                           

Ya da deseler ki; “Yahu Başbakan, siz Demokratikleşme Paketi diyorsunuz ama daha iki gün önce Sağlık Bakanlığı, Gezi eylemlerinde yaralılara gönüllü sağlık hizmeti veren doktorlar hakkında soruşturma açtırdı. Bu konu paketinizin neresinde”...                 

Davet etmediğiniz bu gazetecilerden biri dese ki; “Siz diyorsunuz ki, demokratikleşme hamlemizle Türkiye’yi zincirlerinden, prangalarından kurtarıyoruz. Peki, 63 gazeteci, yasaların güvencesinde gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan yüzlerce üniversite öğrencisi neden hâlâ cezaevlerinde”...                                                                                                                             

Sorar, sorar. İnsanoğlu, çiğ süt emmiş. Bunlar muhalif, iktidarın yanaşmalığını kabul etmiyorlar. Başbakan’a “diktatör” bile dediler. Bunlara soru sorma fırsatı vermemek gerek.     Övündükleri yapaylığa bakın. Demokratikleşme Paketi üç dilden açıklanmış. Paketin içine bak içine. 13 dilde olsa ne yazar? İstersen kuş dilini de, şempanze dilini de, vücut dilini de ekle. Açıklanan, “Tek Parti” bildirisi olduktan sonra ne yazar?    

Samimiyetsizliğe bakın, Başbakan en çok demokrasi, demokratikleşme kelimelerini kullanırken basın toplantısından iki gün önce Ankara Emniyeti, Başbakan’ı ODTÜ’de protesto eden öğrencilerin isimlerini üniversitelere ileterek soruşturma açılmasını istedi. Ankara Üniversitesi hiç zaman kaybetmedi, hemen 11 öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası verdi. Bu faşizan uygulama Demokratikleşme Paketi’nin neresine konulacak?    

İktidarın başı, paketini açmadan önce, hafta sonu birkaç mitinge katıldı. Halka seslendi. Kırşehir’de neşelendi. Keyfi gıcırdı. Beraberinde getirdiği şakşakçısı birkaç ses sanatçısıyla birlikte türküler söyledi. Neşet Ertaş’ı kullanarak buradan da politik malzeme çıkarmaya çalıştı. Kameralar olmasa, belki göbek de atarlardı.Denizli’de silahlı, kan döken dinci örgütleri eleştirdi. Pakistan ve Kenya’daki patlamaları, toplu öldürmeleri örnek verdi. İslami değerleri kullanan El Kaide gibi örgütlerin terör eylemlerini kınadığını belirtti. “Terör ve İslam” kelimeleri bir araya gelmezmiş.                                                                                                               

Bak sen!                                                                                                                    

El Kaide, El Nusra gibi örgütleri Suriye iç savaşında açıkça destekleyen, silah, mühimmat, eğitim desteği veren, cinayetlere gönderen kim? Suriye sınırımızı bu silahlı İslami örgütlere teslim eden kim? Bizim iktidar değil mi?                                                                       

Sonra da terörle, cinayetlerle İslam bir araya gelemezmiş...   

Nerede gelemez? Pakistan’da, Kenya’da...               

Ancak Suriye’de bu terör örgütleri İslam’la yan yana gelebilir değil mi? Buna itiraz yok.  

Yardım gönderdikleriniz tekbir getirerek Suriye’de terör estirebilir, toplu kıyımlar yapabilir, öldürdüklerinin ciğerlerini parçalayabilir, yiyebilir, öyle mi?      

Dostunuz Müslüman Kardeşler olsun. İslam’ın içindeki silahlı örgütler İslam coğrafyasını terörle, toplu cinayetlerle, bombalarla kan gölüne çevirsin, Suriye kanadına yardım ve yataklık yap. Sonra da “İslam ve terörü bir arada anamazsınız” diye fetva ver.                 

Bravo. Sizi yetiştiren Erbakan bile bu kadar takiyeyi beceremezdi.