Günün, göz yaşartan haberini okumuş olmalısınız. Okumayanlara bildireyim; “Recep Tayyip oğlu Bilal Erdoğan, Cemil oğlu Ahmet Çağrı Çiçek, Bülent oğlu Ahmet Mücahit Arınç, Melih oğlu Osman Gökçek başta olmak üzere çok sayıda devlet yöneticilerinin çocukları, babaları ile birlikte Askerlik şubelerine giderek, Suriye’de savaşmak için isimlerini yazdırdılar, gönüllüler arasında yer aldılar.
Başvuranlar arasında olan Hüseyin Çelik’e, Askerlik şubesi yetkilileri, yaşı gereği kendisinin çürüğe çıkmış olduğunu, bu nedenle geri hizmette, mutfakta patates soymakla görevlendirdiklerini bildirdiler.”Suriye’ye karşı savaşı bu kadar iştahla isteyenlerin, halka kendilerini inandırmak için, öncelikle kendi çocuklarını ve yakınlarını öne çıkararak kahramanlıklarını sergilemeleri beklenir, değil mi?Ancak, hayır.
Bu işler ne yazık ki böyle yürümüyor. Bu nedenle de belirttiğim haber gerçekleşmedi. Doğru değil yani.
Çünkü savaşı en çok isteyenler, ondan maddi-manevi çıkar bekleyenler, kendilerini ve çevrelerini en fazla güvenceye alıp, neden oldukları, çıkardıkları savaşlarda halk çocuklarını zorla, emirle cephelere gönderenlerdir.
ABD Başkanı Obama, Kongre’den onay alacaklarını belirterek, ”Kendi askerimizi kullanmayacağız, askerlerimizin ayağı, postalı Suriye toprağına değmeyecek.” diyor.ABD askerinin ayağı toprağa değmeyecek, bu savaşı isteyen bizim iktidarın çocuklarının ayağı değmeyecek.Peki kim savaşacak. Alavere, dalavere gariban Mehmet nöbete öyle mi? Yemezler!
Savaş isteyen gider savaşır.
Kimyasal silah da işin bahanesi.
Yalnızca kimyasal silah değil, kimyasal söz konusu olmasa da savaşın kendisi insanlık suçudur. Savaş, masum insanların ölmesi, kentlerin tahribi, halkların acı çekmesi demek.
Savaşı savunmak, savaş kışkırtıcılığı yapmak, halklara karşı işlenmiş suçtur. ABD ve dünyanın çeşitli ülkelerinde savaş karşıtları meydanlarda. Obama, Suriye’ye yapılacak saldırının sınırlı olacağını, Esat rejiminde değişiklik düşünülmediğini söyledi ya.
Bizim Başbakan çok bozuldu; “Olmaz öyle şey, vur-çık olmaz. sınırlı operasyon bizi tatmin etmez” dedi.
Sizi ne tatmin eder beyim?
İlla da Emperyalist işgal istiyor. Girip çıkmayalım, diyor.
Ne de olsa Bilal işin dışında, güvencede.
Ayrıca, Obama’nın sesini özlüyordunuz? Alın size ses.
Sizi ciddiye almıyorlar. Dış kapının mandalı muamelesi, Emir eri muamelesi çekiyorlar.
Bakın Papa Francis,” Müslümanlar öldürsün birbirini, ne halleri varsa görsünler” demedi. Vatikan’da San Pietro meydanında toplanan halka, uluslararası kamuoyuna savaşa karşı çıkmalarını, barışı savunmalarını istedi.
Siz de galiba dindardınız. Eğer doğruysa, bu nasıl dindarlık ki savaş çığırtkanlığı yapabiliyorsunuz? Ölümlere çağrı çıkarıyorsunuz.
Bakın ülkeyi ne hale getirdiniz?
İncirlik üssüne, ABD nakliye uçakları günlerdir savaş malzemesi taşıyor. Türkiye savaşın saldırı üssü. Ama, ABD askerlerinin postalları toprağa değmeyecek.
Aslında sizin işiniz de zor. Dert bir değil ki. Orta Doğu ülkelerinde de itibarınız sıfıra indi. Suudi Arabistan’ la Mısır’da da, Suriye’de de ters düştünüz. Bu iyi olmadı.
Yine de ilişkileri dengede tutmakta yarar var. Karşılıklı ziyaretlerde Suudi Kralı’nın altın, pırlanta hediyeleri oluyordu. Adettendir. Her ne kadar devletin kayıtlarından gizlense de, olur o kadar. Bu tür hediyelerden de olmayın. Ayrı düştünüz diye hediyeleri geri istemesin de.
Yine de alttan alın. Bu saltanat, bu makamlar sonsuza kadar gitmez ki.
İktidardakiler, Son kez durumunuzu gözden geçirin. Çok doğru bir söz var.
Galiba Herodot’un; ”Barış zamanı oğullar babalarını, savaş zamanı babalar oğullarını gömerler.”
Ey ölüm tacirleri, yarattığınız ortam bu.
Ancak başaramayacaksınız.
Sadece iktidarı kaybetmeyeceksiniz. ”Savaş suçlusu” olarak yargılanacaksınız.
SIĞIRLAR AĞLAMAZ MI?
Hüseyin Çelik adlı Başbakan Yardımcısı ilginç bir tez attı ortaya. Başbakan’ın ağlamasını eleştirenlere dedi ki; ”Sığırların ağladığı hiç görülmemiştir.”
Bunu nereden okudu, kaynağı nedir açıklamadı.
Sığırların ya da hayvanların ağlayıp ağlamadığını bilmek için onlarla aynı ortamda, ahırda veya mera’da uzun süre birlikte olmak, aynı yaşamı paylaşmak gerekiyor. Bunun bilimsel bir kaynağı olmalı.
Konumuzla ilgisi yok ama Anadolu Ajansı yeni bir haber geçti. Paylaşmak isterim; OECD raporuna göre, Türkiye’de büyükbaş hayvan sayısı 2012’ de bir önceki yıla göre yüzde 12.3 artış göstermiş.
İyi, bu da bir ilerleme.
Başvuranlar arasında olan Hüseyin Çelik’e, Askerlik şubesi yetkilileri, yaşı gereği kendisinin çürüğe çıkmış olduğunu, bu nedenle geri hizmette, mutfakta patates soymakla görevlendirdiklerini bildirdiler.”Suriye’ye karşı savaşı bu kadar iştahla isteyenlerin, halka kendilerini inandırmak için, öncelikle kendi çocuklarını ve yakınlarını öne çıkararak kahramanlıklarını sergilemeleri beklenir, değil mi?Ancak, hayır.
Bu işler ne yazık ki böyle yürümüyor. Bu nedenle de belirttiğim haber gerçekleşmedi. Doğru değil yani.
Çünkü savaşı en çok isteyenler, ondan maddi-manevi çıkar bekleyenler, kendilerini ve çevrelerini en fazla güvenceye alıp, neden oldukları, çıkardıkları savaşlarda halk çocuklarını zorla, emirle cephelere gönderenlerdir.
ABD Başkanı Obama, Kongre’den onay alacaklarını belirterek, ”Kendi askerimizi kullanmayacağız, askerlerimizin ayağı, postalı Suriye toprağına değmeyecek.” diyor.ABD askerinin ayağı toprağa değmeyecek, bu savaşı isteyen bizim iktidarın çocuklarının ayağı değmeyecek.Peki kim savaşacak. Alavere, dalavere gariban Mehmet nöbete öyle mi? Yemezler!Savaş isteyen gider savaşır.
Kimyasal silah da işin bahanesi.
Yalnızca kimyasal silah değil, kimyasal söz konusu olmasa da savaşın kendisi insanlık suçudur. Savaş, masum insanların ölmesi, kentlerin tahribi, halkların acı çekmesi demek.
Savaşı savunmak, savaş kışkırtıcılığı yapmak, halklara karşı işlenmiş suçtur.
ABD ve dünyanın çeşitli ülkelerinde savaş karşıtları meydanlarda. Obama, Suriye’ye yapılacak saldırının sınırlı olacağını, Esat rejiminde değişiklik düşünülmediğini söyledi ya.
Bizim Başbakan çok bozuldu; “Olmaz öyle şey, vur-çık olmaz. sınırlı operasyon bizi tatmin etmez” dedi.Sizi ne tatmin eder beyim?
İlla da Emperyalist işgal istiyor. Girip çıkmayalım, diyor.
Ne de olsa Bilal işin dışında, güvencede.
Ayrıca, Obama’nın sesini özlüyordunuz? Alın size ses.
Sizi ciddiye almıyorlar. Dış kapının mandalı muamelesi, Emir eri muamelesi çekiyorlar.
Bakın Papa Francis,” Müslümanlar öldürsün birbirini, ne halleri varsa görsünler” demedi. Vatikan’da San Pietro meydanında toplanan halka, uluslararası kamuoyuna savaşa karşı çıkmalarını, barışı savunmalarını istedi.
Siz de galiba dindardınız. Eğer doğruysa, bu nasıl dindarlık ki savaş çığırtkanlığı yapabiliyorsunuz? Ölümlere çağrı çıkarıyorsunuz.
Bakın ülkeyi ne hale getirdiniz?
İncirlik üssüne, ABD nakliye uçakları günlerdir savaş malzemesi taşıyor. Türkiye savaşın saldırı üssü. Ama, ABD askerlerinin postalları toprağa değmeyecek.
Aslında sizin işiniz de zor. Dert bir değil ki. Orta Doğu ülkelerinde de itibarınız sıfıra indi. Suudi Arabistan’ la Mısır’da da, Suriye’de de ters düştünüz. Bu iyi olmadı.
Yine de ilişkileri dengede tutmakta yarar var. Karşılıklı ziyaretlerde Suudi Kralı’nın altın, pırlanta hediyeleri oluyordu. Adettendir. Her ne kadar devletin kayıtlarından gizlense de, olur o kadar. Bu tür hediyelerden de olmayın. Ayrı düştünüz diye hediyeleri geri istemesin de.
Yine de alttan alın. Bu saltanat, bu makamlar sonsuza kadar gitmez ki. İktidardakiler, Son kez durumunuzu gözden geçirin. Çok doğru bir söz var.
Galiba Herodot’un; ”Barış zamanı oğullar babalarını, savaş zamanı babalar oğullarını gömerler.”
Ey ölüm tacirleri, yarattığınız ortam bu.
Ancak başaramayacaksınız.
Sadece iktidarı kaybetmeyeceksiniz. ”Savaş suçlusu” olarak yargılanacaksınız.
SIĞIRLAR AĞLAMAZ MI?
Hüseyin Çelik adlı Başbakan Yardımcısı ilginç bir tez attı ortaya. Başbakan’ın ağlamasını eleştirenlere dedi ki; ”Sığırların ağladığı hiç görülmemiştir.”
Bunu nereden okudu, kaynağı nedir açıklamadı.
Sığırların ya da hayvanların ağlayıp ağlamadığını bilmek için onlarla aynı ortamda, ahırda veya mera’da uzun süre birlikte olmak, aynı yaşamı paylaşmak gerekiyor. Bunun bilimsel bir kaynağı olmalı.
Konumuzla ilgisi yok ama Anadolu Ajansı yeni bir haber geçti. Paylaşmak isterim; OECD raporuna göre, Türkiye’de büyükbaş hayvan sayısı 2012’ de bir önceki yıla göre yüzde 12.3 artış göstermiş.
İyi, bu da bir ilerleme.