Uluslar arası toplumun saygın üyesi olmak isteyen devlet "mütekabiliyet şartını" uygulamak zorundadır. Uygulamadığı taktirde, egemenlik haklarından taviz vermeye başlar.
Şimidye kadar Türkiye Batı ne isterse yapıyordu. Boynu bükük bir ülkenin vatandaşları idik. Aşağılanmak kader idi. Bu kadere Türkiye boyun eğiyordu.
-Johnson Mektubu, bu ülkeyi yok saymanın başlangıcı olmuştur. Elimiz kolumuz bağlıydı, hiç bir şey yapamadık.
-Merkez Bankasındaki Hazine hissesini yüzde 51 seviyesine çıkaran Rahmetli Demirel bir kaç kere şapkasıni aldı-gitti ve geldi. Bankerler ülkeyi kara listeye aldılar. Rahmetli Demirel 50 milyon dolar para için kapı, kapı dolaştı.
-Rahmetli Özal, Sovyetler dağıldığı zaman kendisine sunulan Rus Füze Projesini satın aldı. Uygulamaya çalışırken zehirlendi. Hiç bir şey yapamadık.
- Bankalar, yabancılaradan aldığı kredileri batırıyordu. Bankaların dış borcuna Hazine kefaleti vermek için, yabancı bankerler 2001 krizi yarattı. Bankerlerin adamı Kemal Derviş bankaların dış borcuna karşılık Hazineyi kefil yaptı. Yazdık, çizdik. Sözümüzü dinleyen olmadı. Bu gün hazine bankaların 170 milyar dolar tutarında dış borcuna kefil.
Maliye Bakanı Unakıtan "Ziraat Bankasını satacağım" diyordu. Finans kesiminde, karar mekanizması yabancı bankerlere geçer ise "ekonomik egemenlik kaybolur" iddiamıza Hükumet adamları kulak verdiler. Devlet bankalarının özlleştirilmesinden vaz geçildi.
Sn. Cumhurbaşkanı "dünya beşten büyüktür" diyor. Ezilmiş ve sömürge düzeninde yaşayan ülkeler, Türkiye diye, egemen bir devletin varlığını öğreniyor.
Türkiye Irak-Iran ve Rusya ile anlaşma yaparak, Suriye'ye sulh getiriyor. Nato üyesi olmanın verdiği bezginlikten kurtuluyor. Egemen bir devlet gibi davranıyor.
Türkiye ABD'ye "mütekabiliyet şartına göre vize misillemesi" yapıyor. Egemen bir devlet gibi davranıyor.
Türkiye vatandaşını koruyor. Avusturya ve Almanya hudut kapılarında vatandaşına nasıl devranırsa "mütekabiliyet esasına göre" aynı şekilde davranıyor.
Türkiye "egemen bir devlet olmanın" itibarını kazanıyor.