Siyasi otoriteler faiz düşsün ister. Amaçları, faizler düştüğü zaman yatırımların artıyor olmasıdır. Ancak, ekonomik bir realite var. Faizler sıfır, hat da negatif dahi olsa ülkenin toplam tasarruflarından daha çok yatırım yapılamaz. Diğer bir ifadeyle, halkın tasarrufları toplamı, yatırımların yapılacağı miktarı belirliyor.

Tasarruflar, yatırıma set çekeceğine göre, bizim gibi tasarruf dar boğazı çeken ülkelerde, yatırıma gitmeyen tasarruf bulunmaz. Zaten az olan tasarruf, faiz hadlerinden bağımsız olarak yatırıma gidiyor. Daha fazla yatırım yapabilmek için, dış ülkelerde mevcut tasarrufların ülkeye gelmesi gerekiyor.

Soru şudur. Düşük faizi saptamada kriter nedir?

-Eğer reel faiz, LİBOR'un altında kalıyorsa düşük faizdir. Reel faiz ise piyasa faizinden beklenen enflasyon oranı düşülerek bulunur.

OECD, 2023 yılı için Türkiye’de yüzde 39 enflasyon bekliyor. Politika faizi yüzde 13. OECD rakamlarına göre Türkiye’deki reel faiz negatif yüzde 26. Demekki, Türkiye’de uygulanan politika faizi düşük olmadan öte, sıfırın altında negatif.

Düşük faiz ne gibi ekonomik sonuçlar getirir?

1. Negatif ve düşük faiz politikası sonucunda, beklenen enflasyonun altında düşük kredi maliyeti oluşur. Ve Stok maliyeti düşer. Stoklar artar. Üreticiler temel malları stok edecekler, az miktarda ve yüksek fiyattan satarak aşırı kar edeceklerdir. Temel gıda maddeleri olan yağ, şeker, pirinç gibi ürünlerde, aşırı fiyatlar görülecektir.

2. Enflasyonun altında oluşan kredi maliyeti nedeniyle, alınan krediler ile piyasadan döviz satın alınacak ve stoklanacaktır. Döviz talebi kurları yukarı doğru baskılayacaktır.

3. Düşük faiz ile kredi kullananlar ''Kur korumalı mevduat'' hesaplarına para yatıracaklar. Hükümet reel olmayan mevduata getiri sağlamak durumunda kalacaktır.

4. Merkez bankası ve para otoriteleri yukarıdaki durumları anında görecekler ve tedbir alacaklardır. En kolayı ve kabul göreni stokçulara ceza vermektir. Alınan kredilerin bir kısmını stopaj olarak kesmek de mümkündür. Şu anda stopaj oranı yüzde 30 olarak uygulanıyor. Bu oran, düşük faizli kredilerin ''kur korumalı mevduata'' gitmesini önleyebilir. Zira, kredi kullananın maliyeti artıyor. Diğer bir tedbir, düşük faizli kredinin dövize dönme miktarına sınır getirmektir. Para otoriteleri krediler ile 15 milyon dolardan daha fazlasının satın alınmasına izin vermiyor.

5. Düşük faizli kredilerin tüketim açısından etkileri de görülecektir. Tüketiciler, düşük faizli tüketim kredilerini sonuna kadar kullanırlar ve stok yaparlar. İhtiyaçtan daha çok mal talebi ortaya çıkar ve fiyatlar daha da artar.

6. Tüketici ve üreticiler, beklenen enflasyonun altında maliyeti olan kredi peşine koşacaklardır. Ulaşanlar, enflasyon farkından aşırı kar ederler. Zira, enflasyon alacaklı aleyhine, borçlu lehine işliyor. Borçlu olanın borcu enflasyon oranına adeta eriyor.

7. En tehlikelisi sermaye akımlarında görülür. LIBOR altında kalan reel faiz, ülkeden sermaye çıkışına neden olur. Bileşik kaplar teorisindeki gibi. Faiz farkı, finans kapitalin akım yönünü belirliyor. Düşük ya da negatif faiz uygulayan ülkedeki finans kapital, City of London'a akıyor. Sermaye akımını, merkez bankaları çabucak görürler ve tedbir alırlar.

8. Döviz ve finans piyasasına yapılan her müdehale, adım-adım kontrollü kambiyo rejimine geçişi olanaklı kılıyor. Türkiye, 1980 lere kadar kontrollü kambiyo rejimi uyguluyordu. Tarih tekerrür edeceğe benziyor.