Türkiye'nin Tanzimattan beri ezeli sorunu dövize dayalı ekonomik krizdir. Ticaret hadlerinin ülke aleyhine işliyor olması bu krizin temel kaynağını oluşturuyor.

Hükumet seçimlere hazırlanıyor. Piyasadaki durgunluğu kaldırmak amacıyla faizlerin düşmesini arzuluyor. Bu amaçla merkez bankasına politika faizlerini düşürmesi yönünde baskıda bulunuyor.

Politika faizi ile döviz kurları arasında ters ilişki mevcut. Politika faizi düşer ise kurlar artıyor. Faizin düşme ihtimali dahi piyasanın beklentileri satın almasına neden oluyor ve kurlar hızla yükseliyor.

Sn. Cumhurbaşkanının son faiz beyanatı üzerine 2.04.2015 günü akşamı Londra Borsası Türk Lirası- Dolar kurunu. 2.4649 ile kapattı.

Kur artışı ithal malları kanalıyla anında fiyatlara yansıyor. Zira ülkemiz ulusal hasılanın üçte birine yakın ithalat yapıyor. İhracatımız ve ulusal imalat sanayimiz tamamen ithalata bağımlı. Maliyet kanalından kurlar fiyatlara girdiği zaman daha geri düşürülemiyor.

Yüksek kur, yüksek enflasyon olarak ortaya çıkıyor. Yüksek enflasyon daha yüksek piyasa faizi olarak yansıyacaktır. Nitekim bir hafta önce 6,40 seviyesine düşen gösterge tahvilin faizi 4.02.2015 günü akşamı 7,82 ile kapattı. Piyasa beklentileri satın aldı. Faizi düşüreceğim diye yola çıkan siyasi otorite , piyasa faizini yükseltti.

Siyasi otorite kendi ayağına kurşun sıkıyor. Nitekim, Devletin borçlanma maliyetini şimdiden %1,42 oranında arttı.

Kriz beklentisine giren yabancılar tahvil satıyor. Tahvil fiyatları düşüyor. Tahvil faizleri yükseliyor. Borsadaki yabancı hisse senedi satıyor. Borsa endeksi hızla düşüyor. Nakit elde eden yabancı döviz satın alıyor. Kurlar artıyor. Sermaye çıkışına bağlı olarak kurların daha da yükselmesi kaçınılmaz. Kur yükseldikçe ekonomi krize doğru hızla gidiyor.

2001 krizine benzer bir düzeltme hareketi olacağa benziyor. Bu düzeltmenin siyasete yansıyacağı muhakkak. 2001 krizi ile gelen mevcut iktidar, yine kendi yaratmakta olduğu ekonomik kriz ile siyasi yaşamını tamamlayacak gibi görünüyor.

Tarih tekerrür ediyor.