Türkiye'deki temel sorun "hakkından daha fazlasını istemek ve bu davranışı meşru" görmekten kaynaklanıyor.
Daha fazlasına sahip olmak isteyenler tarikata giriyor. Tarikat üyesi olarak, başkalarının önüne geçiyor. Para ve makam sahibi oluyor.
Feto vakasını hatırlayınız. Feto üyeleri ticareti birbirleri ile yapıyor. Devlet ve vatandaş kazıklanıyor ve elde edilen katma değer aralarında pay ediliyordu. Okullara hile ile giriliyor. Nitelikli öğrencilerin hakkı yeniyordu. Küçüğü, büyüğü "bu benim hakkım değil" demiyordu.
Daha fazlasına sahip olmak isteyenler "siyasete" giriyor. İktidar partisi üyesi olarak, başkalarının önüne geçiyor. Para ve makam sahibi oluyor.
Ihalelere bakınız. Yandaş müteahhitlere veriliyor. Kariyer ve liyakat sahibi olmayan parti üyeleri rektör, dekan, elçi, konsolos tayin ediliyor. Sıradan vatandaşa şans tanınmıyor.
Din tacirlerine bakınız. Para ve makam sahibi olmak için dini kullanıyor. Gösteriş namazı kılıyor. Gösteriş amaçlı "iftar sofrası" kuruyor. İnanmadığı halde baş örtüsü takıyor ve umreye gidiyor. İhale kapıp, lüks cipe biniyor, rezidansta yaşıyor.
Adliye saraylarına bakınız. İnsandan geçilmiyor. Belli ki, insanlar birbirlerinin hakkına tecavüz etmiş. Ya da, adliyeyi kullanarak hakkı olmayan bir menfaati, adliye yoluyla kazanmaya çalışıyor.
Devlet görevine seçim ve atama yolula gelenlere bakınız. Hizmet amacıyla kendilerine emaneten verilmiş araç, gereç ve mekanları kendi ve yandaşın çıkarına kullanıyor. Araç konvoyu ile camiye gidiyor. Millet parası ile iftar yemeği veriyor. Kaynakları israf ediyor.
Türk Insanı "hakkından daha fazlasını isteme" geleneğininden bir an önce kurtulmalıdır. Aksi taktirde, dalkavukluğu meslek edinmiş, liyakat ve kariyer yoksunu insanların yönetiminden kurtulamaz.
Dalkavukların yönettiği toplum, geri kalmaya mahkumdur.