Doğada kuvvetin egemen olduğunu biliyoruz. Yaşıyoruz. Zayıfa yer yok.
Yasaları, kuvvetliler yapıyor. Hukuk kuvvetliden taraf. Ekonomi, kuvvetliden taraf işliyor. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor. Siyaset, güçlüyü koruyor. Gücünü kaybeden, aile yıkılıyor. Şirket batıyor. Devlet çöküyor.
Empati duygusu (kendini başkasının yerine koyma duygusu) yüksek insanlar, zayıfa yaşama hakkı tanıdılar. Ancak, doğanın gücü, insanın hissiyatını yok ediyor.
Zira, doğal sistem olan kapitalizm, farklı bir insan tipi yarattı. Acıma duygusu yok oluyor.
Amerika’yı ziyaret edenleri bilir. İnsanlar sokakta yatar. Sefil bir yaşam sürdürür. Bunlara evsiz deniliyor. Amerika’da, eviniz yoksa sokak sizi bekler. Sistem o kadar acımasız ki, düşenin dostu olmuyor.
Amerika gibi zengin bir ülke sefalet sorununu neden çözmez? Bu soru beni çok düşündürmüştür.
Sonunda, şu kanaate vardım. Amerika’da “kredi kölelik sistemi” işliyor. Ev kredi ile alınıyor. Araba kredi ile alınıyor. Borcunu ödemeyenlerin son noktası sokak. Egemenler, kredi kölelerine evsizleri göstererek, sistemi işler kılıyor.
Empati duygusu yüksek Amerikalılar, evsizlere yardım ediyordu. Bu yardımlar, egemenler tarafından kabul görmedi. Kaliforniya ve Newyork eyaletleri, evsizlere yardım edenleri cezalandırıyor.
Kuvvet sisteme o kadar egemen ki, Newyork Belediye Başkanı, sefalet içinde yaşayan insanları (TOPLUMUN KANSER HÜCRESİ) olarak ilan etti.
Kapitalizmin acımasız düzeni, insanlık ideasını yok ediyor.