Karadeniz’de bir söylem vardır. Araba yıkılınca, akıl veren çok olur. Son günlerde, uygulanması beklenen ekonomi politikası hakkında akıl verenlerden geçilmiyor. Halbuki, yapılacak iş çok basit. Ya Maliye Politikası kullanılacak, ya Para Politikası uygulanacak. Ya da her ikisi birlikte uygulanacak.

Sorunumuz da bellidir. Üç önemli sorunumuz var.

1.Bütçe açık veriyor. Bütçe açığı enflasyon yaratıyor.

2. Cari açık var. Cari açık, döviz talebi yaratıyor. Kurlar artıyor.

3. Dolarizasyon ya da Para İkamesi sorunu aşılamıyor. Ülkemizde tasarruf sahipleri 100 milyar dolar tasarruf ediyor. Tasarruflar, döviz olarak tutuluyor.

Üç sorunu çözmek için, elimizde kullanabileceğimiz ekonomik silahlar FAİZ , KUR, VERGİ ve BORÇ BULMAKTAN ibaret.

Hükümet adamları, bu silahları tek-tek kullanacak, ya da birlikte kullanacak. Tercih, siyasi iradenindir. Ancak, herbiri için takip edilmesi gereken usul ve esaslar vardır.

1. FAİZ,

Şu anda yaşadığımız yüksek oranlı enflasyon, politika faizinin negatif olmasından kaynaklandı. Negatif faiz merkez bankasını piyasadan dışladı. Piyasa, merkez bankasının uyguladığı mevcut faiz oranınına itibar etmiyor. Yapılacak ilk iş, merkez bankasının bankalara açtığı kısa vadeli kredilere uyguladığı politika faizini pozitif seviyeye çıkarmaktır. Bu konuda, uzmanlar hem fikir. Ekonomi profları, televizyonlarda ''yüzde 30 olsun'' diyorlar. Gerekçe olarak, bankaların mevduata yüzde 40 faiz verdiğini, söylüyorlar.

Bana göre yüzde 30 rakamı çok yüksek. Yüksek, çünkü, son bir yılan beri bankalara hazine bonosu tutma yükümlülüğü getirildi. Bonoların büyük çoğunluğunun nominal faizleri yüzde 10 un altında. Yüzde 30 faiz uygulandığı taktirde, bankaların elindeki hazine bonolarının değeri, üçte birin altına düşer. Bankalarda ''Likidite Sorunu'' oluşur. Çünkü, piyasa faizi ile sabit getirili kıymetlerin değerleri arsında ters ilişki vardır. Faiz yükseldiği zaman, bononun değeri düşüyor.

İkincisi Yatırım=Tasarruf dengesi bozulur. Yüzde 30 şok etkisi yaratır. Tasarruflar artar ve yatırımlar azalır. Böyle bir sonuç, ekonomide durgunluğa neden olabilir. Uzun süre devam ederse, eksik istihdam yüzdesi artar ve karşımıza deflasyon çıkar.

Faiz artırımı ölçülü olmalıdır. Bana göre, şimdilik Yüzde 20 seviyesinde politika faizi uygulanmalı. Bir süre beklendikten sonra, negatif ya da pozitif yönde yüzde 2 lik değişim yeterli gelecektir.

Serbest piyasada, hazine bono faizleri de sonucu gösteriyor. Hazine bono faizleri yüde 8 lerden, yüzde 17 ye kadar yükseldi. Belli ki piyasa, politika faizinde yüzde 20 bekleyiş içerisinde. Rasyonal beklentilere cevap vermek, hükümetlerin piyasa dostu olduğunu gösterir.

2. KUR

Ekonomi teorisi, kur ve faizin birlikte düşürülmesine olanak vermez. Hükümet, idari metodlar ile böyle bir uygulama yaptı ve dengeleri bozdu. Şimdi bozulan dengeleri yeniden kurmak gerekiyor. Bunun için, yükselen faizi, artan kur takip etmek zorundadır.

Bir buçuk yıldan beri, Hükümet kuru düşük tuttu. Düşük kurun sonuçları yaşanıyor. Ülke tarihin en büyük cari açığını veriyor. Çare bellidir. Kuru yükseltmek. Son iki hafta içerisinde dolar kuru 19 TL den 23,60 TL seviyesine çıktı. Sebest piyasa ile resmi kur bu seviyelerde eşit hale geldi. Kurlara bir parça daha yükselme için yer var. Bana göre Doların 25 liraya çıkarılması, ithalatın azalmasına ve ihracatın artmasına ivme kazandıracak. Cari açık, azalma sürecine girecektir.

3. VERGİ

Bütçe açığının giderilmesinde vergileme yöntemi kullanılabilir. Ancak, Türkiyede yerleşik vergi mükellefleri ''Vergi Ödeme Sınırına'' geldi. Daha fazla vergi toplamak imkansız. Nitekim devlet her iki yılda bir ''yapılandırma'' adı altında mevcut alacağını tahsile çalışıyor. Bir iki taksidi zor topluyor.

Bizim bütçemiz yüzde 70 oranında vasıtalı vergiler ile finanse ediliyor. Kur artışı, gümrüklerde vergi matrahını artıracak ve önemli ölçüde vergi tahsilatında artış olacaktır. Başkaca vergi salınmasına gerek olmadığı kanaatini taşıyorum.

4. BORÇLANMA

Borç ile bütçeyi kapatma konusunda, Türklerin tarihten gelen negatif tutumu vardır. Osmanlıyı borç yıktığını biliriz. Bu nedenle hazine dış borcu tercih etmez. IMF yardakçıları boşuna davul çalıyor.

İç piyasadan borçlanmanın da ekonomiye pozitif katkısı olmaz. Çünkü, devlet borçlandığı zaman, piyasa faizleri artar. Artan faizler, özel sektörü piyasadan kovar.

Bizim ekonomik gücümüz, özel sektöre dayanıyor. Özel sektör, üretim yapıyor, ihracat yapıyor, istihdamı artırıyor, vergi veriyor ve devleti finanse ediyor. Özel sektörün gücü sayesinde ekonomi ayakta duruyor. Borçlanma yolu ile, özel sektörü sermaye piyasasından kovmak (crowding out), bize uygun düşmez. Borçlanmayı sadece mevcut borcun yenilenmesi ile sınırlı tutmamız gerekiyor.