Uzun yıllar Amerika'da kaldım. Köy çocuğu olduğum için toprak beni her zaman, kendine çekmiştir.

Missouri Eyaletinde bir arkadaşımı ziyarete gidiyordum. Yoldan geçerken bir çiftliğin kapısında satılık levhası gördüm. Bizim hesaba göre 4 bin dönüm civarında bir tarla. Terkedilmiş. Kırık dökük ahşaptan kapısı açık. Bakayım diye içeri girdim.

Bir de ne göreyim, başında büyük bir ispanyol şapka takılı Kızılderili bağdaş kurmuş oturuyor. Tedirgin oldum. Zira, emlakçı olmadan satılan yerleri ziyaret etmenin, Amerikan geleneklerine uymadığını biliyorum.

"Merhaba arkadaş, satılık levhası var da onun için bakıyorum" dedim. Kızılderili hışımla ayağa kalktı. "Sen Amerikalı değilsin, yabancısın, hangi millettensin" diye sorunca. Türküm cevabına şaşırdı ve sevindi. "Bizim kökenimiz de Türkmüş" diyerek sohbet başladı.

İngilizlere pek kızıyordu. Kapıdan girince beni İngiliz zannetmiş onun için hışımla ayaga kalkmış. Özür diledi anlatmaya başladı.

"Buralarda hiç sınır yoktu. Geldiler her tarafı çevirdiler. Atalarımızı katlettiler bizleri bu topraklardan sürdüler. Ama Tanrı onlara öyle büyük ceza verdi ki, toprakları terk ettiler. Gödüğün gibi yine bize kaldı. Ben de atlarımı otlatıyorum".....

...."Tarlayı boş ver, hiç bir geliri yok. Ektiğin mısırın masrafını karşılamaz. Sahibi de ondan satıyor. Bu çiftlik, karşıda otlayan iki atın değeri kadar dahi değil" deyince şaşırdım.

Amerika'da satın almak istediğin emlakin her türlü kusurunu, sahibi size bildirmek zorunda. Çiftlik sahibinin şehirde AVM'si varmış. Yanına gittim. Çiftliği neden sattığını sordum.

"Mr. Kara" diye söze başladı. "Babam bu çiftliğin 1950 yılındaki bir yıllık geliri ile gördüğün AVM'yi yapmış. Şimdi şuradaki dükkanın kirası kadar gelir getirmiyor" diye cevap verdi.

Benzer durumun aynısı Türkiye'de yaşanıyor.

Yazları Ayvalık'da kalıyorum. Yine toprak sevdası; 230 dönüm zeytin tarlasını geziyorum. Sahibine "bu tarlada ne kadar gelir elde ediyorsun" diye sordum. Sahibi, ne geliri der gibi, tuhaf tuhaf yüzüme bakıyordu.

Fındık üretiminde de sona gelindi. Fiilen kendi bahçelerimde yaşıyorum. Ekonomi değişiyor. Topraktan gelir elde etme dönemi kapanıyor.

İktisatçı olarak bu durumun teorik yapısını biliyorum. Toplum sanayileştikçe, işçi ücretleri artıyor. Köylüler, yüksek ücret veren şehirlere göçüyor. Çalışacak insan bulunamıyor. İşçinin talep ettiği yüksek ücreti, topraktaki verim karşılamıyor. Toprak sahibi olmanın önemi kalmıyor.

Gelişmiş sanayi toplumlarının daha önceden yaşadıklarını, Türkiye son on yılda yaşamaya başladı. İnsanımız toprağı kaderine terk edip şehirlere akın ediyor. Tarımsal üretimdeki sıkıntının temelinde, ekonomik değişim yatıyor.