Son dönemde gerçekleşen fiyat artışlarına, tüketiciler çok kızıyor. Ancak, girdi fiyatları maliyetleri tayin eder. İşletme maliyetlerini karşılayamadığı zaman zarar eder. Zarar eden üretim birimi, uzun süre varlığını devam ettiremez.
Türkiye kaynak yoksunu bir ülke. Petrol yok, gaz yatakları yok, madenleri sınırlı. Teknoloji üretiminde geri. Mecburen, enerji ve yüksek teknoloji ürünleri ithal ediliyor.
Doların fiyatı arttığı zaman, girdi maliyetleri de yükseliyor. Mecburen fiyatlara yansıyor. Üreticileri suçlamanın anlamı yok. Tüketici, sorunu kendinde aramalıdır.
İnsan, aile, şirket ve ülke "ürettiğinden fazla tüketemez, tüketir ise, ekonomin kuralları acımasızca işler" diye yazdım. "Süre gelen israfın, bedeli olacağını" açıkladım.
Sorunun kaynağını dış güçlerde aramak yanlış. Problem kendi içimizde yaşanıyor. Hamaset ile, ekonomik yasaların işleyişini durdurmak mümkün olmaz.
Önce devletin israfını durdurmak gerekiyor. Devletin harcamalarına bakıldığı zaman, israf çıplak gözle görülüyor;
1. Altı yıldan beri, Suriyelilere para harcanıyor,
2. Siyasi nedenle atanmış, işe yaramaz on binden fazla "dış işleri mensuplarına" dolar üzerinden maaş ödeniyor.
3. Liyakat ve kariyer yoksunu partililer devlet kadrolarına yerleştirilmiş. Topluma katkıları yok. Yüksek maaş alıyorlar.
4. Yüz binlerce kamu aracı, verimsiz memurlara tahsis edilmiş, para harcanıyor. Basit Belediye Başkanı dahi, devletin lüks arabasını keyfine göre kullanıyor.
5. Üretime, hiç katkısı olmayan yüz binlerce imama maaş ödeniyor.
6. Yollara, köprülere dolar üzerinden geçiş garantisi verilmiş. Dolar arttıkça, hazinenin yükü artıyor.
7. İnşaat sektörü, döviz yutan kara deliğe dönüşmüş, halen destekleniyor. Düşük tutulan emlak kredi faiz farkını, halk ödüyor.
8. Devlet yatırımlarında verimlilik hesabı yapılmıyor. Yatırım israfı ekonomiye yük oluyor.
Türkiye, aşırı tüketimin ve devlet olarak yaptığı israfın bedelini, kur ve fiyat artışı olarak ödüyor.