Dedem Abdurrahman Kara, babasının tek oğlu. Tek oğul olduğu için, bedel ödeniyor. Askere alınmıyor. Fakat, 1912 yılında Balkan Savaşları başlayınca, bedel ödemek iş görmüyor.
Dedemin 1912 yılında, Balkan Savaşı ile başlayan mücadelesi, 1917 yılı Gazze Savaşı ile sonlanıyor.
Gazze Savaşı sırasında cephane bitiyor. Komutan, iki rekat Namaz kılın, süngü hücumuna geçeceğiz talimatı veriyor. Namaz kılınıyor, süngüler takılıyor. Allah, Allah sesleri ile hücum başlıyor.
Dedem bir silah sesi ile cephede kendine gelmiş. Her tarafından kan akıyor. İki sıhhıye bir zaptiye oldukları, giyinişlerinden anlaşılan üç İngiliz asker, cephede dolaşıyor. Sıhhiye, bir şeyler söylüyor. Zaptiye elindeki silahla, yarası ağır olanlara kurşun sıkıyor. Dedeme yaklaşıyorlar. Sıhhiye, bir şeyler söylüyor. Dedemi, alıp götürüyorlar.
Yarası öldürücü olmadığı için, biraz tedaviden sonra esaret günleri başlıyor.
Dedem ''esaret çok zor'' derdi. Günde bir kez mısır lapası verildiğini, askerin yarıdan fazlasının açlık ve hastalıktan öldüğünü söylerdi. Yetersiz gıda yüzünden, askerin alaca karanlıkta dahi göremediğini, yardım olmadan gece tuvalete gidilemediğini anlatırdı.
Askerde Çavuş olduğu anlaşıldığı için, Dedeme esarette Çavuşluk görevi verilmiş. Hasta askerleri sırtına alıyor ve doktora götürüyormuş. İngiliz doktor, Türkçeyi biraz konuşuyormuş. Dedemi hüzünlü ve ağlamaklı halde görünce ''Üzülme Abdraman Çavuş, Türkler bir lider çıkarır, yine eski günlerine döner'' diye teselli edermiş.
Bir gün İngiliz Doktor dedemi yanına çağırmış. ''Gözün aydın Abduraman Çavuş, Mustafa Kemal diye bir asker, Anadolu’da harekete geçti ''diye haber verince, dedem ağlamaktan kendini tutamamış.
Haberi diğer askerlere verdiği zaman, esir askerler ''Çok yaşa Mustafa Kemal Paşa '' diye bağırıyor, yer gök inliyormuş.