Din toplumsal bir olgudur. Birey dinsiz olabilir. Ancak toplum, dinsiz olamıyor. Teknolojik ve ekonomik bakımdan en gelişmiş ülke olan ABD’de toplumun yüzde doksanı belli bir dine inanıyor.
Din eğitim ile kuşaklara aktarılıyor. İlk eğitim ailede alınır. 7 yaşına kadar çocuk hangi ailede yetişir ise, o ailenin mensubu olduğu dine inanır. Çünkü, ilk eğitim ailede alınıyor. İkinci sırada siyasal toplum var. Siyasal toplum, ailenin tercihlerini baskılayabilir.
Dinleri üç unsur ayakta tutar. Bunlar; ekonomik, siyasi ve sosyolojiktir.
1. Ekonomik Ayak
Dinin gelir getiren bir gücü olmalıdır. Birileri din üzerinden para kazanamıyor ise, o dinin ekonomik ayağı yoktur. Uzun süre yaşamaz. Mutlaka toplum, dini temsil eden rahip-papaz-imam gibi din adamlarına ekonomik kaynak aktarmalıdır. Aktarmaz ise o dinin yaşaması mümkün değildir.
Sümer medeniyeti ile başlayan din adamlarının ekonomiden pay alma süreci hiç durmadı. Mısırda rahipler ile devam etti. Yahudi hahamları, Süleyman mabedinin gelirlerini Roma Valisi ile paylaşıyordu. Hristiyan papazlar, Vatikan’ı dünyanın en zengin kurumu yapmayı başardı. İslam’da Kabe para kazandırıyor. Din tacirleri lüks içinde yaşıyor.
2. Siyasi Ayak
Başlangıçta, din adamı rahipler siyasi otoriteyi temsil ederdi. Babil Kralı HAMMURABİ aynı zamanda baş rahip idi.
Siyaset dini yıpratır. Bunu gören rahipler, siyasi erki dinden ayırdılar. İlk ayırım Antik Mısırda başladı. Dünya işleri Firavuna bırakıldı.
Yahudi Hahamlar, siyasi gücü Peygamber Krallara bıraktı. Roma’da imparatorlar “Tanrının Teğmeni” sayıldılar. İslam, hilafet devleti ile siyasi gücü devam ettirdi. Ancak, 1258 yılında Hülagü Han İslam Devletine son verdi. 1260 ile 1517 yılları arasında hilafet makamı siyasetten ayrıldı.
1517 yılında, Yavuz Sultan Selim Han Hilafeti siyaset ile birleştirdi. Çok dinli bir imparatorlukta, siyasi erk ile dini erkin birleşmesi, dine dayalı siyasi bölünmelere neden olur. Balkan imparatorluğu olan Osmanlı, hilafetten sora Hristiyanlar arasında prestij kaybetmeye başladı.
Siyaseti dinden ayıramayan Osmanlı, önce Ortodoks Morayı kaybetti. Onu Hıristiyan Balkanlar takip etti. Cumhuriyet siyaseti dinden ayırmayı başardı. Ancak, çok geç kalınmıştı.
Siyasetin dinden ayrılması, din adamlarının siyasi gücünü kırmadı. Zira, toplumda egemen dini temsil eden din adamları, siyasi erk sahipleri ile birlikte hareket ediyor. Siyasi erkin, monarşi-meşruti monarşi-krallık-cumhuriyet olması sonucu değiştirmiyor. Halkın benimsediği din, demokratik platformda etkisini devam ettiriyor.
3. Sosyolojik ayak
Toplum, belli bir dini seçtikten sonra sosyolojik yapı o din kurallarına göre şekilleniyor. Gelenkler, örf ve adetleri din belirliyor. Dini bayramlar öne geçiyor. Hukuk kuralları dine göre şekilleniyor.
Değişim genel kuraldır ve toplum sürekli değişir. Sosyolojik gelişme üç aşamalıdır. Bunlar; tarım toplumu, sanayi üretim aşaması ve bilgi toplumu dur. Din ve din adamları tarımsal üretim aşamasında egemendir. Sanayi üretim aşamasında güç kaybeder.
Din adamları sosyolojik ikilemi çözemiyor. Statükodan vaz geçseler, güçleri azalıyor. Statükoya devam etseler, toplum geri kalıyor. Tercihleri statükodan taraf olmakla sonuçlanıyor. Statüko ile sosyolojik gelişme çatışır.
Ilk çatışma 1789 Fransız devrimi ile yaşandı. GIYOTIN ile kafası kesilenlerin yüzde doksandan fazlası din adamları idi. Fransa’da Giyotin sayesinde laik devlet düzenine geçildi ve sanayileşme hız kazandı.
İslam ülkeleri arasında ilk devrimi Cumhuriyet ile biz yaptık. Laik devlet düzeni sayesinde Türkiye sanayi üretim aşamasına geçebildi. Diğer İslam ülkeleri geri kalmaktan kurtulamadı. Petrol geliri olanlar dahi ilerleyemiyor.
Sanayi toplumu, kendi hukukunu yaratıyor. Ancak, din etkisiyle yerleşen gelenek-görenek, örf ve adetleri kıramıyor.