BİRİNİN ZENGİNLİĞİ, DİĞERLERİNİN FAKİRLİĞİNDEN KAYNAKLANIR
Kimya biliminin kurucusu Fransız Antoine Lavoisier (1843-1894) '' hiç bir şey yoktan var olmaz, var olan yok olmaz'' diyordu. Bu kuralın evrenselliği ekonomi bilimi için de geçerliliğini koruyor.
Her hangi bir yerde zenginlik varsa, onun bedelini fakirlik olarak başka bir kesim ödemiştir.
Servet ve zenginliğin kaynağı emektir. Emek alın terinin gasp edilmesiyle zenginlik ortaya çıkıyor.
-İlk önce zenginlik, Toprak-Emek bileşimi ile yapılan üretim sayesinde yaratıldı. Toprakta çalışanlar köle olarak kullanıldılar. Karın tokluğuna çalıştılar. Kölelerin tüketiminden arta kalana, toprak sahibi el koydu. Zenginliği, din adamları ve yöneticiler ile paylaştılar.
-Sanayi toplumunda, sermaye birikiminin kaynağı da emek olmuştur. Emeğin yarattığı katma değerler, kapitalistler ve devlet tarafından el konularak bölüşüldü. Bölüşümde, emeğe ''kendini yeniden üretecek seviyede'' pay verildi. Bir tarafta fakir emek yığınları, diğer tarafta zengin kapitalistler ortaya çıktı.
Düzen sürdürülemezdi. İleri sanayi toplumlarında, bölüşümden emeğe daha çok pay verilerek ikna edildi. Bu kez geri kalmış toplumlar, aradaki farkı ödemeye başladılar. Örneğin, İngiliz işçisinin yüksek ücretini, Hindistan'ın fakir halkı ödedi.
-Kapitalistin aç gözü hiç doymadı. Parayı kullanarak, geniş halk kitlelerinin elinden, yarattıkları katma değerleri almayı becerdiler. Emekçileri tüketime alıştırdılar. Tüketici kredisi vererek, gelecekteki gelirlerine el koydular. Kredi kullananlar, Kredi Kölesine dönüştü.
Emekçilerin kendilerinden başka dostu yok. Acımasız bu düzene karşı koymanın yolu, emeğin hakkını korumakla yetmiyor, daha az tüketerek tasarruf yapmaktan geçiyor.
Bir Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun.