Her konuda eşitlik, insanın kulağına hoş geliyor. Demokratik eşitlik, hukuki eştlik, mali eşitlik, ekonomik eşitlik gibi. Ancak, kulağa hoş gelen eşitliğin gerçekleşme olasılığı çok düşük. Düşük çünkü, doğal düzen EŞİTSİZLİK üzerine kurulmuştur.
Eşitlik konusunda en çok ekonomik eşitlik tartışılmış ve teoriler üretilmiştir.
Ekonik eşitlik denildiği zaman, emeğin üretime diğer emekler ile eşit katılması anlaşılır. Tüketim eşitliği ise, tüketicilerin bölüşüme eşit katılması anlamına gelir.
Deneyimler ilginç sonuçlar gösterdi.
1. İnsanlar üretime eşit katıldıkları zaman, en düşük üretene göre toplam üretim şekilleniyor. Zira, insan davranışları en az üreteni emsal alıyor.
Sovyetler birliği döneminde, Kolhozlarda üretime insanlar eşit şekilde katıldılar. Ancak, üretime katılan insanlar, en az üretime katkı yapan kadar çalışmayı tercih etti. Bu tercih kırılamadı.
2. Tüketim eşit yapıldığı zaman, en çok tüketen seviyesine göre toplam tüketim şekilleniyor. Zira insan, en çok tüketeni emsal alıyor.
Sovyetler döneminde, sürekli para değiştirildi. Amaç, para üzerinden tasarruf edilmesinin önüne geçmek idi. Tasarrufunun değersiz olduğunu gören insanlar, gelirlerinin tamamını tükettiler. Ekonomi en çok tüketen seviyesinde eşitlendi.
Sonuç olarak ekonomik eşitlik, en çok tüketenler ve en az üretenler seviyesinde gerçekleşiyor. Böyle bir sonuç gelişme ile bağdaşmıyor.
Gelişme ve ilerleme için, daha çok üretmek ve daha az tüketerek, tasarruf etmek gerekiyor. Tasarruflar, sermaye birikimine kaynaklık edecek ve sermaye çoğaldıkça, ekonomi büyüyecek. Bu kuralı, ekonomik eşitlik ilkesi bozuyor.
Çok üretene çok veren düzeni kurmadan insanları motive etmek mümkün değil. Çok üretene çok veren sistem, eşitsiz şekilde üretime katılmaya mecburiyet getiriyor.
Tüketim eşitsizliği de benzer yönde. Tüketime eşitsiz katılındığı zaman, insanlar daha az tüketmeyi ve tasarruf etmeyi tercih ediyor. Daha az tüketerek tasarruf edeni motive etmeyen sistem gelişme ile çelişyor.
Bu nedenle, gelir bölüşümünde adaletsizlik arttığı oranda, tasarruf edilen miktar artıyor. Artan tasarruf, sermaye birikimine kaynaklık ederek gelişmeyi hızlandIrıyor.
Halbuki insan aklı, gelir bölüşümünde adalet olsun istiyor. Gelir bölüşümünde adalet olduğu zaman, gelişme hız kaybediyor. Tercihi, ekonomik kurallar belirliyor. İnsan aklının ürettiği fikirler ütopik kalıyor.