Doğada müthiş bir mücadele var. Bu mücadelede, GÜVENLİK birinci sırada geliyor. Can ve mal güvenliği olmadan, insanın yaşamını ve ırkını devam ettirmesi olası değil.
Güvenliğini garantiye almayan insan ya da toplumlar yok olmaya mahkumdur. Hedefteki ilk milletin, biz Türkler olduğumuzu asla akıldan çıkarmayınız.
Birinci dünya savaşı bitmiş idi. Galip devletler bir beyanname yayınladılar. Bu beyannamede ''Çobanlar, Orta Asyadan gelip medeniyetimizi yok ettiler... Onları geldikleri yere Orta Asyaya göndermeli ve medeniyetimizi yeniden kurmalıyız'' deniliyor.
Medeniyet diye tanımladıkları Doğu Roma, yani Bizans dır. Çoban diye tanımlanan da Türkler dir. Batı, Yunan-Roma Medeniyetlerini kendine temel alır. Anadoluda, Yunan ve Roma medeniyetlerini yok eden Türkleri asla af etmez. İlk fırsatta, karşımıza çıkacaklar ve bizleri yok etmek için her yolu deneyeceklerdir.
Bu amaçla, savaş- ekonomik sömürü-nüfusun azaltılması-siyasi kargaşa-kültürel dejenerasyon dahil her türlü metod denenmiş ve deneniyor. Bu yazıda savaşı konu alacağım. Ekonomi, siyasal ve kültürel konulara başka yazılarımda değineceğim.
Batının bizleri, Anadoluda yok etme siyasetinin kestirme yolu, savaştan geçiyor.
15 Mayıs 1919 gününü asla unutmayın. İngiliz ve Fransız donanmasıyla, Yunanlılar, 15 Mayıs 1919 günü, İzmir'den Anadoluya 300 bin asker çıkardı. Askeri, İzmir Metropoliti Hrisostomos karşıladı. Karşılama törenindeki söyledikleri, dönemin İzmir Gazetelerinde mevcut dur.
Metropolit Hrisostomos ''Türk kanı dökmek helaldır. Ben de susuzluğumu gidermek için bir bardak Türk kanı içeceğim...'' diyor ve eğilerek, işgalci komutanın ayağını öpüyordu. Gerisi malum.
Aynı gün işgalci ordu, 2000 den fazla eli silah tutan Türk gencini katletti. Şehitler, Pasaport (Alsancak) rıhtımından denize atıldı. Akıntı, cesetleri Karşıyakaya taşıdı. Karşıyaka köylüleri günlerce denizden ceset topladılar. İçlerinde 12 yaşında çocuklar vardı.
Batı Anadolu, tarihinde görülmemiş şekilde, 3 yıl 3 ay 24 gün süreyle Türk katliamına şahit olmuştur. Bu katliam sırasında, ihanete ortak olanların artıkları içeriden, ezeli düşman dışarıdan Türkleri yok etmek için çalışıyor.
Kendimizi ve gelecek nesilleri korumak için savaşa hazır olmamız gerekiyor. Savaşta başarılı olmamız, SİLAH SNAYİNDE ÜSTÜN olmaya bağlıdır. Düşman, önce silah sanayinizi yok ederek işe başlar.
Tarihimzie bakalım. Atatürk ile Türk silah ve uçak sanayi, dünya standartlarını yakalamış ve silah, mühimmat ve uçak üretiyor, dünyaya satıyordu. 1936 yılında Türk ürünü uçak, Avrupaya ihraç ediliyordu. Yolunuz Danimarkaya düşerse, yıllarca hizmet etmiş Türk uçağını müzede görebilirsiniz.
1944 ile 1949 yılları arasında, Türk Uçak ve Silah sanayi yok edildi.
-1944 yılında Nuri Demirağ'ın uçak fabrikası kapatıldı.
-1949 yılında Kayseri Uçak Fabrikasındaki uçaklar toprağa gömüldü ve üretim durduruldu.
- Atatürk'ün teşvikiyle kurulan ŞAKİR ZÜMRE silah fabrikası kapatıldı ve soba fabrikasına dönüştürüldü.
- En acısı, Nuri Killigil silah fabrikasında gerçekleşti. 1949 yılında, işçileri ile birlikte Haliçteki fabrika havaya uçuruldu. Nuri Killigil paşanın cesedi dahi bulunamadı. İşin acı tarafı, gıyabında cenaze namazı kılınmasına izin verilmedi.
Düşmanın niyeti belliydi. Saklamıyordu. Ancak, Batının Rus korkusu, bize yaradı. Silah sanayimizi yok etmelerine rağmen, bize dokunamadılar. 1990 yılında Sovyetler dağılınca, yarım kalmış siyasetlerine geri döndüler. Etkin silahlardan bizi yoksun bıraktılar. PKK'yı başımıza bela ettiler. Suriyenin doğusunda paravan devlet kurmaya çalışıyorlar. Yunanistana ve Güney Kıbrısa askeri üs kurup, ülkemizi kuşattılar. Fırsat kolluyorlar.
Son yirmi yılda silah sanayinde epey yol aldık. Türkiye silahlı insansız hava aracı üretiyor, ihraç ediyor. Akıllı roket üretiyor, ihraç ediyor. Balistik füze üretti ve denedi. Uydu üretti ve Arjantine sattı. Zırhlı araç üretiyor, ihraç ediyor. Hür jeti üretti. Milli muharip uçak hazırda bekliyor. Silah sanayimiz 1936 yılındaki gibi, başarıya koşuyor.
İç ve dış düşmanların hedefinde silah sanayimiz var. Dışarıdan etkilemek için ambargo koydular. Türk gençleri, ambargoyu delmeyi becerdi. Ancak bir sorun var. İçerideki işbirlikçiler.
İşbirlikçiler kendilerini saklamaya dahi ihtiyaç duymuyor. Siyaset sahnesinde kendilerini gösteriyor. Birisi ''Sihalara dokunacağım'' diyor. Bir diğeri, Kızılelma adlı insansız Jet uçağı ile ''Tahtadan maket uçak'' diye dalga geçiyor. Sihaların başarısı üzerine ''Sihalar ile yargısız infaz yapılıyor'' diyerek, Türkleri uluslararası topluma şikayet ediyor.
Bunların bir çatı altındaki siyasi birlikteliğine Türk Milletinin çok dikkat etmesi lazım. 1944-1949 yılları arasındaki gibi silah sanayimiz yok edilebilir. Silah sanayi yok edildikten sonra, sıra bizleri yok etmeye gelecektir. Zira, bu kez, korktukları Rusya için bize ihtiyaç duyulmuyor.