Özel sektörün dış borcu, son günlerin popüler tartışması oldu. Muhalefet, özel sektörün borcunu Türkiye’nin borcu diyor. Felaket senaryosu kurguluyor.
Öncelikle idari ve hukuki yapıyı açıklamak lazım.
-Serbest Piyasa Ekonomisini tercih eden bir ülkede, devlet özel sektöre ''neden, nereden, ne koşulda ve ne kadar borçlanıyorsun'' diyemez. Aldığı borcu ''nerelerde kullanıyorsun'' diye hesap soramaz. Türkiye'de uygulanabilen idari tedbir sadece ''15 milyon doları aşan borçlanma için devlete haber vereceksin'' den ibarettir. Devletin karışamadığı borç için, devlet sorumlu tutulamaz.
-Hukuki bakımdan sorumluluk ise borç alana aittir. Türkiye'de yerleşik bir şirketin, aldığı dış borçtan dolayı, sıradan vatandaşı sorumlu tutacak herhangi bir hukuk kuralı yok. Mantığı da yok. Özel sektör borcunu ödemez ise iflas eder. İstisna var. Bankaların kolay dış borç bulması amacıyla, hazine kefaleti devam ediyor.
Ancak, bankalar gelişigüzel yurt dışından borçlanamıyor. BDDK'nın denetimi ve izni gerekiyor. Ayrıca Türk bankalarının sermaye yeterlilik kat sayısı optimalin çok üzerinde. Yani durumları iyi.
-Ekonomik bakımdan yapılan iddia da tutarlı değil. Özel sektör borcu için piyasadan döviz talebinde bulunacak ve kurlar artacak iddiası yapılıyor. Tüm tartışmalar buraya dayanıyor.
''Parayı nereden bulacak sorusu'' tartışmaya dahil edilmiyor. Sıkı para politikası uygulayan merkez bankası, para miktarını artırmaz ise, şirketlerin nakit sıkışıklığı yüzünden dövize dönmeleri çok zordur. Nitekim, Merkez Bankası ''sıkı para politikasından'' taviz vermiyor. Sıkı para politikasının en önemli aracı, beklenen enflasyon üzerinde uygulanan politika faizidir. Faiz politikasından taviz verilmediği taktirde, dövize talep oluşmaz.
''Kaldıraç gücü meselesi'' tartışmaya dahil edilmiyor. Borçlu şirketlerin öz sermayesinin borç kaldırma gücü, faizler yükseldikçe düşer. Mecburen, öz sermayeyi yükseltmeleri gerekir. Bu kural sayesinde, 2002 yılı ile 2017 yılları arasında 411 milyar dolar dış borç, Türkiye’de yerleşik şirketlerin öz sermayesine ilave edilerek ödenmiştir. Off-Set denilen bu işlem dinamik yapıda her gün devam ediyor.
''Şirketlerin borç yapısı'' tartışmaya dahil edilmiyor. Özel sektör nasıl borçlanıyor meselesinin, ne iktidar ne de muhalefet farkında değil. Bankalar dışındaki, özel sektör borcu iki aşamalı gerçekleşti. Birinci aşama 2002 yılına kadar olan dönem. İkinci aşama 2002 den günümüze kadar olup halen her ikisi de devam ediyor.
Birinci aşama, 2002 yılında kadar olan dönem:
Bu dönemde, Türkiye'de yerleşik şirketler yurt dışındaki kendi paralarını borç adı altında ülkeye getirdiler. Eğer özel sektör yurt dışı bir bankadan borç almış ise, bu borç kendi parasıdır. Zira yabancı banka, Türkiye’deki bir şirkete kendini garantiye almadan borç vermez.
Rahmetli Maliye Bakanı Adnan Kahveci ''faizler vergi matrahından düşülmesin'' diye karar almaya çalıştı. Başarılı olamadı. Zira, yurt dışından kendi parasını borç olarak alan şirketler, ödediği faizi vergi matrahından düşüyor. Vergi vermiyordu. O dönemlerde yurt dışı faizler çok yüksekti.
2001 krizinde, bu şekilde alınan borçların büyük çoğunluğu kağıt üzerinde kapandı.
İkinci aşama 2002 den sonra başladı. Türkiye'de üretim yapan yabancı şirketler, buradaki karlarını fatura oyunları ile dışarı çıkarıyor. Buradaki şirket zora düşünce, borç veriyor.
Yabancı şirket, Türkiye'de kendini güvende hissetmiyor. Şirketinden alacaklı gösteriyor. Kaldıraç gücü sona erince, alacağını sermayeye ilave ediyor.
Bankalar dışında, Türkiye'de yerleşik özel sektörün dış borcu kendisine. Sebebi ise ''sermaye güvenlik sorunundan'' kaynaklanıyor.
Yukarıda açıklanan nedenler sayesinde, özel sektör dış borcu sorun yaratmıyor.