Son 20 yıl içerisinde Türkiyede yerleşik özel sektörün borcu hızla arttı. Dış borçların yarısından fazlasını, özel sektörün dış borcu oluşturuyor.
Serbest piyasa ekonomisi tercih edildiği zaman, özel sektöre ''NEDEN BORÇLANIYORSUN'' sorusu dahi sorulamaz. Bu nedenle, liberal ekonomilerde ÖZEL SEKTÖR DIŞ BORCU, gündeme dahi alınmıyor. Ülkelerin dış borcu denildiği zaman devletin borcu anlaşılıyor. Konu Türkiye olunca, tutumlar değişiyor.
Türk Özel Sektörü yurt dışından üç metod ile borçlanır.
1. Daha önceden dışarı çıkardığı parayı borç olarak kullanmak. Bu metodun kullanış tarihi çok eskidir. Türk şirketine yabancı banka kolay kredi açmaz. Kendi parasını emanet ederse mesele yok. Öyle de oluyor. İşletme yabancı ülkedeki parasını, banka kanalıyla krediye dönüştürüyor.
Bu şekilde kredi kullanmanın iki avantajı var. Birincisi parasını güvede tutuyor. İkincisi, ödediği faizleri vergiden düşüyor. Daha az vergi veriyor.
Rahmetli Maliye Bakanı Adnan Kahveci durumu biliyordu. ''Faizler vergi matrahından düşülmesin'' önerisi getirmişti. Yer yerinden oynadı. İstanbul Sermayesi, bu metodu asla terk etmedi. 2002 den itibaren artarak kullanıyor.Rakamın 100 milyar dolarları aştığı hesaplanıyor. Hükümet, parların ülkeye getirilmesi konsunda, varlık barışı altında uygulamalar yapıyor. Ama sonuç alamıyor. Sorunu çözmenin yolu ''Servet ve sermayeye güven vermekten'' geçiyor.
Türkiye 1942 yılındaki servet vergisi uygulamasından beri bu güveni veremedi. Halen yasalarımız karşısında sermaye sahipleri kendilerini güvende hissetmiyor. Yasalarımıza bakalım. Kamu alacağına karşı, sermaye şirketlerinin ortağı sorumlu değil. Şirket yöneticisi mal varlığıyla sorumlu tutuluyor. Sigorta alacağına karşı zaman aşımı dahi yok. Şirketi kapatsan kurtulma şansın yok. Emlak vergilerinde zaman aşımı yok. Matrahı belediyeler belirliyor. Belediyeler bu işi kazanç kapsına döndürdü. Şirket sahipleri, mülk edinmekten kaçıyor. Artan parasını, dışarıdaki bankalara gönderiyor. Lazım olduğu zaman kendine kredi açıyor.
2. Sermaye Piyasası Yoluyla Ortaklık
Yabancı sermaye, Türkiyede yerleşik borsaya kota şirketlerin tahvillerini satın alıyor. Şirkete borç veriyor. Diğer bir metod, borsaya kota hisse senetlerini satın almak. 2016 yılından itibaren bu kapı kapandı. Türkiye hakkında o kadar kötü propaganda yapıldı ki, yabancılar hisse senetleri ve tahvilleri satıp, çekip gittiler. Çoğu zarar etti. Borsaya kota işlemlerin yüzde 70 leri yabancılara ait idi. Bu gün yüzde 30 ların altına düşmüş durumda. Bu nedenle, Borsa İstanbul endeksleri yerlerde sürünüyor.
3. BORCUN SERMAYEYE İLAVESİ YÖNTEMİ
Ülkede üretim yapan yabancı şirketler ve onların bağımlı ortakları, burada elde ettikleri karları fatura yoluyla dışarı transfer ediyor. Örneğin, ithal ettiği motorun bedeli yüksek, mamul hale dönmüş aracın faturası ise düşük tutuluyor. Bu şekildeki kar transferleri, ülkede üretim yapan ortaklığı zor duruma düşürüyor.
Önce şirkete borç vererek ayakta tutulmaya çalışılıyor. Dikkat edilirse, her ay bir milyar dolar civarında ülkeye, kaynağı belirsiz para girişi var. Ay sonunda bu para, özel sektöre borç yazılıyor. Şirketin öz sermaye kaldıraç gücü sıfırlandığı anda, yabancı ortak alacağını sermayeye ilave ediyor.
Ekonomi kitabı okumak ve rakamlara bakarak, Türk ekonomisini anlamak mümkün değildir. Deneyimleri yaşayarak öğrenmek gerekiyor.