Faiz paranın kirasıdır. Borç para alan ya da borcu ertelemenin maliyeti olarak karşınıza çıkar. Yazılı tarihin her döneminde varlığını sürdürmüştür.
Faize karşı çıkan ilk düşünür M.Ö. 4. Yüzyıl Filozofu ARİSTO olmuştur. Onun fikirlerinin yaygın olarak kabul edilmesi, Büyük İskenderin Hocası olmasından kaynaklanıyor. Aristo ''PARA KISIRDIR ÜRETMEZ'' diyordu.
Aristonun fikirlerinden pek çoğu DİN KİTAPLARINA girdi. Bunlardan birisi de faizdir. Tevrat faizi yasaklıyor. İncil faizi yasaklıyor. İncilden 600 yıl sonra gelen Kuran faizi yasaklıyor. Doğal bir yasanın din tarafından yasaklanması, işlevini yok etmiyor. Yasa dışı olarak işlevi sürüyor. Nitekim, Semavi Dinler Aleminde, yasak olmasına rağmen ''tefecilik'' yaşadı. Yaşıyor.
Yasağı ilk kaldıran Yahudi Hahamlar oldu. ''Yahudi, Yahudiden faiz alamaz, Yahudi olmayandan alabilir'' kuralı getirildi. Yahudiler, tefeciliği meslek olarak benimsediler. Sermayenin Yahudilerin elinde birikmiş olması, tesadüf değildir.
Yahudiliğin devamı olan Hristiyanlıkta Faiz 1521 yılında kaldırıldı. Kutsal Germen İmparatoru Şarlken Papa olmak istiyordu. Papa, Şarlkene karşı ordu kurması lazım. Alman Tefecilerden borç istedi. Tefeciler ''Faizi Yasağını kaldır'' dediler. Papa ''Borç veren risk omuzluyor, riskin karşılığı olmalıdır'' diye fetva verdi ve FAİZ MEŞRULAŞTI.
Semavi dinlerin üçüncüsü olan İslamiyette faiz halen yasak. Bu yasak, Müslümanların ''SERMAYE BİRİKİMİNİN'' farkına varıldığı güne kadar devam etti. İslam ekonomistleri ''KAR PAYI BANKACILIĞI'' diye paranın sabit getirisini meşrulaştırdılar. SUKUK diye menkul kıymet ürettiler. Sukuk ''sermayenin kirası'' adı altında sabit getiri veriyor. Sabit getirili her uygulama ekonomik açıdan FAİZDEN başkası değildir.
Şu bir realite ki, İslam Alemi ''Sermaye birikim'' sorunu yaşıyor. Sermaye biriktiremediği için de, Müslüman Ülkelerin tamamı, JAPONYA kadar hasıla üretemiyor.
FAİZİN ekonomik işlevi, onun yaşamasını sağlıyor. Bunlar, faizin faziletlerinden kaynaklanıyor. Sralayalım.
1. Faiz yasak olduğu zaman, Tefecilik yoluyla biriken sermaye, sanayi sermayesine dönüşmüyor. Finans kapital olarak kalıyor. Yaşanmış örnek TAPINAK ŞOVALYELERİ dir. Bankacılığın ilkel yöntemi ile para kazanan TAPINAK ŞOVALYELERİ, Tefecilikten yargılandılar. 1315 yılında idama mahkum edildiler. Kazandıkları paralar, sanayi sermayesine dönüşemedi.
2. Papa faiz yasağını 1521 yılında kaldırınca, Avrupadaki tefeciler BANKER oldu. Bankerler, faiz yoluyla kazandıkları paraları, sanayiye aktardılar. Avrupada fabrikalar, mantar gibi çoğalmaya başladı. Avrupa sanayi toplumuna dönüştü.1600 lü yıllara gelene kadar, zenginlikte ve medeniyette daha ileri olan Doğuyu, geride bıraktı. Aradaki fark o kadar açıldı ki, halen kapatılamıyor.
3. Faiz İSRAFI ortadan kaldırır. Faiz yükseldikçe, tasarruf artar ve tüketim daralır. Ekonomik gelişmenin temel kuralı buradan başlar. Çok üretecek, az tüketeceksin. Üretimden arta kalanı satacak ve para kazanacaksın. Biriken para ile fabrika açacak, daha çok üretim yapacaksın. Faiz uygulamayan ekonomilerde, israf artıyor. Tüketim artıyor. Tasarruf dar boğazı aşılamıyor. Yetersiz sermaye birikimi sorunu yaşanıyor.
4. Faiz FİNANS KAPİTALİN YÖNÜNÜ tayin eder. Fizikteki bileşik kaplar teorisi aynen işler. Nerede faiz yüksek ise, finans kapital ya da nakit sermaye oraya akar. Bu akımı durduracak bir güç bulunamadı. Sovyetler faizi yasaklamış idi. Yasağa rağmen, sovyet sermayesi, Batıya akıyordu. İdam cezası dahi önleyemedi. Dövizin karaborsa fiyatının gerisinde, sermayenin kaçışı vardı. 1942 Servet Vergisi uygulamasından sonra, Türkiye benzer sorunu yaşamıştır. Türkiyede yaşanan krizlerin gerisinde, ülkeden dışarı doğru sermaye kaçışı vardır.
5. Faiz, idari yöntemler ile kontrol altında tutulamaz. Çünkü sermayenin fiyatıdır. İdari yönetemler ile fiyat kontrolü başladığı zaman, ikili fiyat (karaborsa fiyatı) ortaya çıkar. En kötüsü de budur. Birisi devletin uyguladığı faiz, diğeri piyasa faizidir. Devlete yakın olanlar, devletin uyguladığı düşük faizden kazanırlar. Adaletsizlik o hale gelir ki, devlete yakın olanlar ile uzak olanlar arasında ayrışma başlar.
6. Faiz, enflasyona karşı nakit sermayenin satın alma gücünü korumak zorundadır. Enflasyon, ulusal paranın değerini düşürür. Tasarrufun satın alma gücü azalır. Bunu gören vatandaş, tasarrufunu YABANCI KUVVETLİ PARA cinsinden tutmaya başlar. Dolarizasyon diye tanımlanan PARA İKAMESİ sorunu ortaya çıkar. Bu durum, fiilen ülkemizde yaşanıyor. Bankalardaki mevduatın yarıdan fazlası döviz tevdiat hesaplarında bulunuyor. Yabancı para tutmanın maliyeti vardır. Amerika, Doları size bedavaya vermez. Karşılığında mal ve hizmet satmanız gerekir. Cari açık var ise, mutlaka borç almışınızdır. Borç karşılığında faiz ödenir. Yani, faizi düşük tutuyorum derken, ülkenin döviz kaynakları faiz yoluyla dışarı akıyor.
7. Devletin uyguladığı faiz, beklenen enflasyon oranından düşük olduğu zaman, devlet teşviği ile alınan krediler dövize döner. 6. maddede ifade edilen ''Para İkamesi'' sorunu derinleşir. Devlet, alınan krediler ile döviz alınmasına engel olduğu zaman, para, ALTINA döner ve yastık altına girer. Felaket budur. Zira altın ithalatı artar. Sermaye, ekonomiden soyutlanır.
8. Devlet, faizi baskı altına almaya devam eder ise, Faizin ölçek görevi de sonlanır. Faiz, sadece sermayenin fiyatı değildir. Yatırımlardaki, önceliği de tayin eder. Hangi yatırım, piyasa faizinden daha çok verim sağlıyor ise, yatırımlar oraya kanalize olur. Faiz hadleri kadar getiri sağlamayan, yatırımlar, kaynak israfı yaratıyor. Devletin düşük faiz uygulaması, kaynak israfını artırıyor. Enflasyonun en önemli nedenlerinden birisi de israftır.
9. Devletin, beklenen enflasyondan düşük faiz uygulaması KAYDİ MEVDUAT yaratır. Düşük faiz ile devletten kredi alanlar, bankalara mevduat hesabı açarlar. Aradaki farktan kazanç elde ederler. Bu kazanç, reel tasarruflardan değil, kayden yaratılan hesaplardan kaynaklanıyor. Reel anlamda mevcut olmayan mevduat, para miktarında artış olarak karşımıza çıkacaktır. Zira mevduat, M1 Para miktarı içerisinde yer alır. M1 deki artış, para miktarındaki artış olarak sonuç veriyor. Türkiyenin ısrar ettiği düşük faiz uygulaması, kaydi mevduat yoluyla enflasyon yaratıyor.
10. Ekonomide TASARRUF=YATIRIM dengesi vardır. Hiç bir ülke, mevcut tasarrufundan daha çok yatırım yapamaz. Devlet imkanları ile bu kural bozulduğu zaman, tasarruflardan daha çok yatırım yapılabilir. Devletin, piyasa faizinden düşük faiz uygulaması, bu sonucu doğruyor. Yatırımlar, tasarrufları aştığı oranda, aradaki fark parasaldır. Para miktarındaki artış enflasyon yaratıyor.
Faizi sevmeyebilirsiniz. ''İnancıma ters düşüyor, NAS'' diyebilir, nefret dahi edebilirsiniz. Ancak, ekonomi meşum ilim olup ''LA AHLAKİ'' dir. Ahlaka aykırı dahi olsa, ekonomik kurallar işlevini sürdürüyor.